İspanya denizlerinde bir Türk gemisi; LOS TURCOS!


Aslına bakarsanız, "LOS TURCOS" lakabı İspanya'da Deportivo La Coruña taraftarları için kullanılır.

Barbaros Hayrettin Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun fırtına gibi estiği yıllarda Akdeniz kıyılarında, İspanyol halkına yapılan zulümlere karşılık vermiş ve birçok Endülüslüyü zulümlerden kurtarmıştı. Özellikle Galicia bölgesindeki halk, Barbaros'a büyük destek vermiş ve bundan dolayı, hemen yanındaki Vigo kentinin sakinleri çok öfkelenmişti. Türklere yardım etmekten dolayı suçladıkları La Coruña halkına, kendilerince küçük düşürücü gördükleri " LOS TURCOS " yani TÜRKLER lakabını takmışlardı. Buna karşılık Deportivolular ise Vigolulara Portekiz'e yakınlıklarından dolayı " PORTEKİZLİLER " demeye başlamıştır.

Bu rekabet futbola yansımış, yıllardan beri süre gelen Deportivo-Celta Vigo derbisi günümüze kadar uzanmıştır.

Türkler lakabından gurur duyan Deportivolular, hemen hemen her maçta Türk bayrağı açmaya devam ediyor. Hatta 10 Kasımda Atatürk'ü anmayı da unutmuyorlar.

    

İspanya futbolunun göbeğinde Türkiye'den bahsedilmesi kimilerine çok şaşırtıcı gelebilir.

İspanya Futbolu'nun Değişimi


İspanya futbolunun oyun mantalitesi, yapısı 90'larda Johan Cruyff ile beraber değişime uğradı.
Rinus Michels'in fikir babalığını yaptığı Total Futbol'u yeni çağa uyarlamayı başaran Cruyff ve varisi Pep Guardiola, hem Barcelona, hem de İspanya futbolunun bugününü ve geleceğini inşaa etti.

Önceleri fiziki mücadelenin ve sonuç odaklı futbol düşüncesinin yüksek olduğu La Liga, Cruyff'un oyuna farklı bir bakış açısı getirmesiyle, daha çok teknik ağırlıklı oyunlara ve planlara dönüştü. Sonuç odaklı futbol anlayışı, "oynayarak sonuç alma" mantalitesine dönüşünce, İspanya Futbolu yükselişe geçti.

La Masia'nın kuruluşuyla başlayan altyapı yatırımları da zamanla meyvesini vermeye başladı. Ulusal oyun anlayışına uygun yetişen yeni jenerasyon İspanyollar, önce kendi liglerinde, sonraları da Avrupa'da tozu dumana kattı.
Bu yatırımdan en çok ülke milli takımı faydalandı ve önce Avrupa, sonra Dünya şampiyonluğu geldi.

Futbol endüstrisinin tepesinde Premier Lig ile beraber yer alan La Liga, dünyanın en değerli liglerinin arasına girdi.

Futbolun Ortak Dili: Türkiye-İspanya


Türk Futbolu sadece son dönemde değil, yıllardan beri Avrupa'ya oyuncu ihraç etmeye devam etti.Ama transfer verilerinde çok ilginç bir durum var.
Türk futbolcuların büyük bir çoğunluğu İspanya futboluna geçiş yapıyorlar.Ya da başka bir deyişle İspanyol futbol yöneticileri, Türk oyuncularını liglerine tercih ediyor.

Peki bunun sebebi ne?

Türkiye ile İspanya'nın Akdeniz ikliminde bulunması, insanların yaşayış tarzları, kültürlerine bağlılıkları ve ülkede azımsanmayacak kadar Müslüman'ın bulunması gibi toplumun yapısını oluşturan temel etmenler açısından benzerlikleri görebilmek mümkün.Türk insanlarının İspanya'ya adaptasyon süresinin, diğer ülkelerdeki yaşamlarına göre daha kısa olduğu hep söylenir.

Tabii birçok toplumsal nedeni olmakla birlikte, futbol açısından Türk futbol yapısının, Avrupa ülkeleri arasında en çok İspanya'ya benzediğini söyleyebiliriz.
Türk taraftarları gibi İspanyol taraftarlarının da takımlarına bağlılığı tartışılmaz bir gerçek.Bir sonraki hafta oynanacak olan Real Madrid - Barcelona (El Clasico) derbisinin ateşi, ülkeyi o hafta kasıp kavuruyor.Bize de Türk derbilerini hatırlatıyor.

2000'de Galatasaray, UEFA Kupası'na uzanan yolunda, zamanının güçlü İspanyol takımı Mallorca'yı da saf dışı etmişti. Sonraları da Avrupa Süper Kupası finalinde Real Madrid'i mağlup ederek kupaya sahip olmuştu. Bununla başlayan süreçte İspanyolların dikkati Türk futbolcuların üzerine döndü.
Türk oyuncularının İspanya şartlarında takımlarına çabuk uyum sağlayabilmesi, oyunun temel özelliklerini taşıyarak gelişime açık olmaları, takım olma olgusundaki sağlam karakterleri, özellikle son dönemde Türk futbolcularının modern futbola teknik anlamda uyum sağlayabilmesi gibi çeşitli sebeplerden dolayı İspanyol kulüpleri tarafından tercih edilme sebebi oldular.
Geçmişten günümüze birçok Türk futbolcusu İspanya futbolunda boy göstermeyi başardı.
İşte İspanya'ya transfer olan Türk futbolculardan bazıları,


  • Nihat KAHVECİ - Real Sociedad, Villarreal CF
  • Arif ERDEM - Real Sociedad
  • Necati ATEŞ - Real Sociedad
  • Tayfun KORKUT - Real Sociedad
  • Mehmet TOPAL - Valencia CF
  • Arda TURAN Atlético Madrid, Barcelona
  • Enes ÜNAL - Villarreal, Real Valladolid
  • Okay YOKUŞLU - Celta Vigo
  • Emre ÇOLAK - Deportivo La Coruña

Burada ilginç bir detay var. Real Sociedad, bu zamana kadar kadrosunda en çok Türk oyuncu bulunduran takım. Kovacevic'li, Xabi Alonso'lu altın jenerasyonun da Nihat Kahveci de yer almıştı.
Ve bugün bile hala çoğu Sociedad taraftarı o günleri özlemle anıyor.

Türk oyuncuları İspanya futbolunda, kendilerine belirli ölçülerde yer edinmiş oldular.
Türkiye'ye birçok İspanyol futbolcu ayak bastı. Büyük bir heyecanla karşıladığımız İspanyollar, kısa süre sonra sessiz sedasız ülkemizden ayrıldılar.
İşte ligimize transfer olan bazı oyuncular;


  • Alvaro Negredo - Beşiktaş
  • Fabri - Beşiktaş
  • Guti - Beşiktaş
  • Juanfran - Beşiktaş
  • Albert Riera - Galatasaray
  • Josico - Fenerbahçe
  • Roberto Soldado - Fenerbahçe
  • Daniel Güiza - Fenerbahçe

Yukarıdaki listede en dikkat çeken isim Daniel Güiza olmuştur. Çünkü Güiza, Fenerbahçe'ye LaLiga gol kralı olarak transfer edilmişti. Bir önceki sezon 27 golle krallık tacını takan Güiza, Fenerbahçe döneminde saç baş yoldurmuştu. Attığı değil, atamadığı goller ile hatırlanmaya devam ediyor.
Yine aynı listede bulunan Riera'nın, Melo ile kavgası sonrası yüzündeki morluklarla maça çıkması, Fabri'nin D.Kiev maçında yediği gollerden sonra ağlaması gibi akıllarda kalan olaylar sonucu, iki takım taraftarları da bu futbolcuları " iyi insan " düşüncesiyle hatırlamalarını sağladı.

Lakin burda değinmek istediğim bir nokta daha var;
-Neden İspanyol oyuncularının büyük çoğunluğu bizim ülkemizde başarısız oldular veya başarısız göründüler?

Ben bunun sebebinin, ülkemizde henüz net bir oyun yapısının yani oyun planının oluşamamasına bağlıyorum. Oyuncularımız İspanya futbol iklimine uyum sağlamayı başarırken, İspanyol oyuncular alıştıkları oyun yapısını ülkemizde göremiyorlar. Ligimize transfer edilen birçok İspanyol, kısa süre sonra " Adiós Amigos! " diyerek veda ediyor.

Türk Futbolu, son dönemde yayın gelirlerini ciddi ölçüde arttırırken, rekabet dengesini de yükseltmeye çalışmakta. Göreve gelen her yeni yönetimin dilinden düşmeyen; " Altyapıya yatırım yapacağız... Önceliğimiz Altyapı! " sözleri, artık kulaklarımızı tırmalamaya başladı.

Sözde profesyonelliği bir kenara bırakarak, artık gerçekçi çözümler bulmamız gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü biliyorum ki, bizim ülkemizde de Johan Cruyfflar, Guardiolalar var. Ama biz, " Guardiola gibi olmalıyım " diye düşünerek kaybediyoruz. Guardiola gibi düşünmek varken, neden " Hayır ben Guardiola olacağım! " diyoruz ki?

Cruyff, Hollanda'da öğrendiği Total Futbol'u İspanya halkının dinamiklerine uygun şekilde uygularken, bizler, her yeni gelen yönetim ile yeni bir denize yelken açıyoruz. Artık kendi denizimizde yaşamamız gerektiğini düşünüyorum...

Futbolumuzda, Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemisine binen çok Türk oldu. Bundan sonra yapmamız gereken ilk iş, kendimize Ulusal bir futbol sistemi inşaa ederken, Türk futbolcularını başka limanlara yolcu etmek... Avrupa'dan ithal etmek yerine yetiştirip, ihraç etme yoluna gitmek.

İspanya'ya az ve öz sayıda yolcu ettiğimiz Türk futbolcularının sayısını daha da arttırmalıyız. Tıpkı Osmanlı yıllarında olduğu gibi " Şu Çılgın Türkler " Avrupa'yı yeniden feth etmeye çıkmalı. O günlere kadar görüşmek üzere...
NOT: Son bölümde anlattığım, " Türk futbolcuları, Avrupa'yı tekrardan feth etmeye çıkmalı! " sözlerim için kimse ümitsizliğe kapılmasın. Bir gün bu sistem kurulacak ve ülkemiz futbolu daha iyi şartlarda yarışmalara katılacaktır.

Hep söylerim;
" Bir gün, takım elbiseli, karizmatik bir adam gelecek ve Türk Futbolu'nu baştan yaratacak! "

Görüşmek üzere! :)

Milli Takım ve Jenerasyon Problemi


A Milli Takım, bu hafta çok önemli 2 maç oynayacak.Arnavutluk ve Moldova maçları gruptaki yol haritamızı önemli ölçüde belirleyecek.
Temennimiz, iki maçı da kayıpsız geçerek gruba iddialı bir başlangıç yapmak...
Nasıl ki, 4 büyükler için şampiyonluğun şifreleri, Anadolu takımlarıyla yapılan maçlar olduğu gibi, A Milliler için de aynı kural geçerli.Bunu söylerken, grubumuzda son Dünya şampiyonu Fransa ve futbol yıldızımızın bir türlü barışamadığı İzlanda'nın da olduğunu unutmayalım.

Milli Takım'da kısa bir süre önce Lucescu'nun yerine Şenol Güneş göreve getirilmişti.

-Peki, Milli takım Lucescu döneminde ne yaptı?
Lucescu döneminde, sonuçlardan daha çok "Milli Takım gençleşti" ve "Genç Jenerasyon" gibi sesler yükselmişti.Aslında bu yazının da temel konularından birisi Milli takımda oluşturulmak istenen "Jenerasyon"

Milli takımın 2002 Dünya Kupası'nda 3.lüğü elde etmesinin en büyük sebebi yakalanan jenerasyon adı altında anlatılır.Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanan kadrosunun 2002'de ki Milli takımın iskeletini oluşturması bunun en net sebebi.Çünkü bir arada oynama alışkanlığı olan futbolcuların, başarılı olmak için önemli bir avantajları olduğu çok açık.
Aslında bu jenerasyonun oluşturulduğu ilk turnuva 1993 Akdeniz oyunlarıydı.Bu turnuvaya Fatih Terim önderliğinde katılan U17 Milli takımımız, finalde Zidane'lı Fransa'yı yenerek şampiyonluğa ulaşmıştı.O kadronun önde gelen isimleri Sergen Yalçın,Bülent Korkmaz,Hakan Şükür gibi oyunculardı.
Tıpkı Lucescu'nun A Milli takımda oluşturmaya çalıştığı "Genç Milli Takım" mottosu gibi.Lakin ortada önemli bir fark vardı o da; Lucescu bunu A milli takımda yapmaya çalışırken yukarıda bahsettiğim kadro U17 Milli takımıyla oluşturulmuştu.Yani demem o ki, jenerasyon alt yaş gruplarında oluşturulur ve oynama alışkanlığı kazandırılarak bu gençler geleceğin A takım kadrosunu oluşturur.

A Milli Takımda Genç Jenerasyon
A Milli Takımda, Lucescu döneminde yaş ortalaması düşerken, alınan sonuçlar yüzleri güldürmedi."Kesinlikle gençleşeceğiz!" diye yola çıktık ve sonunda hüsrana uğradık.

Bana Sorarsanız,
Milli Takımda genç ve formda oyunculara elbette ki şans verilmelidir.Lakin "formda" kelimesinin tekrardan altını çizmekte fayda görüyorum.A Milli takımda yeni bir jenerasyonun oluşmasının çok zor olduğunu düşünüyorum.Çünkü birbiriyle oynama alışkanlığı olmayan futbolcuları senede 2-3 defa bir araya getirerek bunun yapılması çok zor.

Tekrardan söyleyelim ki;
Galatasaray, 2000'de UEFA'yı kazanırken, ilk 11'in çoğunluğu Türk oyunculardan oluşuyordu.Ve aynı oyuncular Milli takımlarda da beraber oynama şansına sahiplerdi.
Fakat şuan Milli Takımımız farklı takımlardan parça parça oyunculardan oluştuğu için beraber oynama alışkanlığı,uygulanmak istenen taktiksel anlayış,mantelite veya motivasyonun uygulanması işleri daha da zorlaştırıyor.

Benim fikrim,
A Milli Takım da yeni bir jenerasyon oluşturmaktan daha çok hemen performans alabileceğimiz oyuncuların yer almasıdır.Jenerasyon çalışmasının alt yaş gruplarından başlamasının taraftarıyım.Çünkü Milli takıma genç oyuncuları alacağız diye kendi kulüplerinde bile oynamayan  oyuncuları çağırıyoruz.Ve yine kaybeden biz oluyoruz.
Şenol Güneş, açıkladığı Milli Takım kadrosunda Emre Belözoğlu ve Burak Yılmaz gibi şuan formda olan oyunculara yer verdi.Bu bakış açısından dolayı kendisini tebrik ediyorum.
Şenol hocama yeni görevinde başarılar diliyorum.

Bu ülke güzel günleri görmeyi hak ediyor!
Görüşmek Üzere...


Yabanci Sinirlamasi-GUNCEL



Futbol gündemimizi yeni bir tartışma meşgul etmeye başladı.Tartışmanın kendisi uzun zamandır olsa da "Yabancı Sınırlaması" bugün yeni bir boyut kazandı.
En son uygulanmaya konulan kural üzerinden yorum yapmaya başlayalım.

Yabancı oyuncu sayısı son değişiklikten sonra tamamen serbest olmasa da Türk Futbol tarihindeki en yüksek sayıya ulaştı.

2015-2016 sezonu itibariyle uygulanmaya başlanan yabancı kuralına göre;
"Türkiye Süper Ligi ekipleri, 28 kişilik oyuncu kadrolarında 14 yabancı futbolcu bulundurabilecek.Kadrodaki 14 yabancı oyuncudan 11'i direkt olarak ilk 11'de başlayabilecek."
Bu uygulamaya "Yerli Oyuncu Teşvik Sistemi" adı verildi ve asıl amacın yerli statüsündeki oyuncuların sayısını arttırmak olduğu söylendi.Hatta TFF bunun için kulüplerin kadrolarındaki yerli oyuncu sayısı artsın diye prim dahi ödemeyi taahhüt etti.

Ama bizim futbol yöneticilerimiz bu kuralı da yanlış anladılar! Onlar "En fazla 14 yabancı oyuncu alabilirsiniz" maddesini "14 yabancı almak zorundayız!" diye okudular ve kendi seviyelerinden aşağı da olan birçok oyuncuyu transfer ettiler.Bunun en net örneği olarak Fenerbahçe'nin Michael Frey transferini söyleyebiliriz.
-Tabii, ortada yanlış anlaşılma mı var yoksa bir danışıklı dövüş mü orası bilinmez...

Ve yine uygulamaya koyulan yeni sistemden sonra Türk futbolcuların birçoğuna Avrupa yolu açıldı ve yüksek bedellerle transferleri gerçekleşti.Bunun en net örneğini Cenk Tosun'un Everton'a 22 milyon Euro'ya transferiyle gördük.
Kimilerine 14 yabancı oyuncunun, yerli futbolcuların değerini ve prestijini düşürdüğünü düşündürse de, veriler hiç de öyle gözükmüyor.Çağlar Söyüncü,Cengiz Ünder,Atınç Nukan,Enes Ünal gibi genç oyuncularımız bu dönemde Avrupa'ya transfer oldular.

Ve belli ki yine birileri bu durumdan rahatsız oldular! Paralar ceplere tamamıyla dolmamış olacak ki, yine "Yerli futbolcular oynasın!" türküsü söylenilmeye başlandı.Belli ki TFF bu tartışmalardan sonra futbol kamuoyunun nabzını ölçmek için "Yeni Yabancı Kuralı" adıyla bir haber sızdırdı.Ve hemen 6+2+2 sistemi konuşulmaya başlandı.
-Peki nedir bu 6+2+2 kuralı?
Bu kurala göre kulüpler toplamda 10 oyuncu transfer etme hakkına sahipken, bunların 6'sını ilk 11'de, 2'sini kulübe de, 2'sini de tribünde oturtacak.
Zaten tribünde oyuncu oturtmayı hiç bir zaman anlamadım da, Neyse!

Bu tartışmalar uzunca sürecek gibi.Belki de uygulanmaya başlanılacak ama bir süre sonra da başka bir sistem önerilecek...

Bana sorarsanız;
Futbolcunun yerlisi yabancısı olmaz.Sahada pasaport değil, oyunun gerekliliklerini daha iyi yapabilen oynar.Madem öyle benimde önerim şudur;
-Yabancı sınırını kaldıralım, sayı serbest olsun.Lakin nitelikli yabancı oyuncunun transfer edilmesine özen gösterelim.İngiltere'de uygulanan "Yabancı oyuncunun transfer edilebilmesi için kendi ülkesinin maçlarında belirli sayıda forma giymiş olması" şartının bir benzeri de bizim kuralımız olsun.Kaliteli yabancı oyuncular transfer edilerek, yerli oyuncularımızın da gelişimine fayda sağlansın...


                                                          Görüşmek Üzere...